28 Eylül 2011 Çarşamba

joe connelly

ara sira soran cikio
- hani kitap yaziodun nooldu yazdin mi diye?
genelde halime gosterilen ilgiye o kadar minnettar oluyorum ki,
evde hazirladigim bilmis cevabi yapistirmaya cesaret edemiyorum.
ama
sizinle paylasmakta bi sakinca gormuyorum;

kitap edebi bi tur diil.



belki butun yazdiklarimi toplasam bi ' kitap ' eder,
ama 200 sf mi olur 2000 mi? bilmiyorum. sfnin boyutuna gore deisir.

tabii gercekte ne kastettiklerini biliyorum, tembelligime bahane aramiyo da diilim, ama kisa hikayeler ve siir e yogunlasmamin bi sebebi var.
plot sevmiorum. yani cok fazla sevmiorum.

plot hikayenin ana konusu oluyo ; kahraman maceraya atiliyo basina bisiler gelio, sonunda da mutlu ya da mutsuz sonla bitiyo hikaye.

eger sinemadan cikinca filmi seyretmemis olan biri film nasildi diye sorarsa
genelde plotu anlatiyoruz. tabii filmi spoil edip etmemek bize kalmis.

1999 yilinda scorsese nin bringing out the dead filminden cikanlar,
filmi seyredicek arkadaslarina anlaticak bi plot bulamadiklari icin film agir zarar etmis.
genelde  guzel filmlerin zarar etmesi uzer beni ama bu durumda, nicholas cage in ya da martin scorsese nin benim sempatime ihtiyac duyduklarini sanmiyorum,
kitabi yazan joe connelly e  ise sempati duymamak imkansiz zaten.
gecen gece 3. kez seyrettim filmi, bazi filmler beni carpiyo gercekten.

ayni yil gosterilen ve  benzer ( brz daha agir)  bi akil hastaligini isleyen fight club a ve palahniuk a bu kadar hayranlik duyarken bu filmi ve kitabi atlamis olmam
cehaletimden, plot askimdan diil.
(film bi ambulans soforunun - joe connelly'nin - 3 gununu anlatiyo. belli bi hikayesi yok.)








yazmaya calistigim seyi yazmaya calisirken plot uretimi karsilastigim ilk sorun oldu, bi cozum buldum bu duruma, ama bi bedeli oldu... artik bi hit ya da bestseller yazmadigimi biliyorum.
kendimi zeki ve muhtesem hissetmedigimden diil ama, okuyani aptal yerine koymadan bi plot uretmenin mumkun olduguna inanmiyorum,,
plot twist sonucta bi 'kandırıkçılık' diil midir?
belki yaniliyorumdur, storyteller'lardan ozur dilerim.

79 lu ( yasitim ) amerikali bi sair var ; ben lerner
bu sene ilk romanini yazmis, o soyluyodu bi soyleside 19 yy kaliplariyla 21. yy i yaziyolar, sonucta yaptiklari sey tv dizilerine benziyo diye.

agzimda bakla islanmiyo gercekten, tv dizisi yaziyorum ben de*



* şaka :)

26 Eylül 2011 Pazartesi

uwe boll

uzun (3ay) bodrum maceramın son haftasındayım.

ne tatil ne de sürgün olarak gördüm bunu,
sadece yer değiştirme bu.

son bir ay sabahları barthes 'in felsefe dersleriyle uyanıyorum

http://blog.wfmu.org/freeform/2006/01/36_hours_of_rol.html

ö(ğ)lene kadar yazmaya çalıştığım şeyle boğuşuyorum*

geceleri ucuz filmler seyrederek uykuya dalıyorum.
entellektüel kapasitemin gün içinde dramatik bi şekilde azaldığını düşüyorum,
gece uykuya dalmaya yakın artık hiçbisi düşünemez oluyorum.

mesela dün gece çağımızın Ed Woods ' u dedikleri, ucuz filmlerin unutulmaz yönetmeni
Uwe Boll un bi filmini seyrettim ( bloodrayne )
bi filmi seyrederken mutlaka eleştirmenlerin ve izleyicilerin yorumlarını okuyorum, bu film biterken hala okumaya devam ediyodum eleştirileri; dediklerine göre diğer filmleri de en az bu film kadar kötüymüş, o kadar ki nette imza kampanyası bile var ' artık bu adama film çektirmeyin ' diye :)

http://www.petitiononline.com/RRH53888/

sabırsızlanıyorum bi uwe boll filmi daha seyretmek için.


tükettiğim her metin için geçerli bişey var
roman, şiir, haber, makale, film,belgesel,felsefe dersi, sitcom, etc ayırım yapmıyorum*

ama

herşeyi entellektüel değerlerine göre; ucuz ya da değerli diye ayırıyorum.

kendi ırkçılığının farkına sonradan varan biri gibi, farkedince bunu utandım biraz, o yüzden çok kızmıyorum artık uwe boll ya da bernard cornwell e :)

çölde vaha gibi nadir bulunan okuyucu, sence böyle bi devirde entel takılmak ne kadar akıllıca?
bunu sanat ya da yaratıcılık açısından sormuyorum,
kızların hoşuna gider mi diye soruyorum ?
cünkü benm gibi birisi eer göz boyamayı öğrenemezse sonsuza kadar yalnız kalabilir.









* şu an yazdığım şeyle ilgili daha fazla detay vermek istemiyorum, kimsenin bunu merak ettiğini düşündüğümden diil,
benm gibi biri eer bilmesse kendini, tımarhanede bulabilir kendini,
ve bu sadece yer değiştirmek olmaz :)

24 Eylül 2011 Cumartesi

zombie blog ya da pins V.2

bir yıldan fazla olmuş pins i sileli,
(buna pins v2 demek gerek heralde)
gecen zaman icinde supervision a olan ihtiyacımın azalmadığını kabul etmek zor oldu,

ama yine de tamamen boşa geçen bi zaman diildi geçen yıl;
kısa hikayeler, zayıf şiirler yazdım...
aslında blog yazılarına da devam ettim, bi türlü sahne alamayan, akraba düğünlerinde, özel günlerde çalan amatör müzisyenler gibi,
kisiye özel blog yazıları yazdım.

bu ( başta benim tarafımdan ) unutulmuş kuytu köşeden daha şenlikli,
daha az samimi, daha çok ilgi çekici bi köşe hazırlıyorum.
bununla ilgili, aslinda her zaman olduğu gibi biraz da kendimle ilgili
bu ilk yazıda sadece şunu söyleyebilirim;

i do not have storytelling instincts :p

yine de bu yeni işin yapımı ile ilgili yazıları burdan takip edebilir herhangi biri,
90'ların storyteller'ları gibi gerçekliğin farklı katmanları ilgimi çekiyo,

(biraz geç kaldım belki ama benm suçum diil bu, 90'larda chicago bulls ve pornoyla ilgileniyodum, baudrillard ve auster ile diil)

demek istediğim
bu zombie blog şu an yazmakta oldugum şeye bir boyut daha vermek için dirildi.



dirisini de ölüsünü de takip eden ve edicek olan herkese teşekkür ederim.
eğer yalnızlığımı bilselerdi benden para isterlerdi:)